Toplumda işletmelerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesine ilişkin beklentiler, ABD’de 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemde; aşırı büyümeci, antisosyal ve antirekabetçi uygulamalarla suçlanan işletmeler, sosyal sorumluklar konusunda bazı çabalar ortaya koymaya zorlanmıştır. Bu çabalar iki prensibin ortaya çıkmasını sağlamıştır:
Yardımseverlik prensibi, işletmelerin gönüllülük esasına bağlı olarak, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vb. konularda toplumun yaşam standartlarını yükseltecek faaliyetlerde bulunması ile ilgilidir.
Vekillik prensibine göre ise işletme yöneticileri, sadece sermayedarlara değil; topluma karşı da sorumludurlar ve toplumun kaynaklarının işletme tarafından iyi yönde kullanılması noktasında toplumun işletmedeki vekili durumundadır.
İşletmeler, yardımseverlik ve vekillik prensipleri doğrultusunda, toplumsal çıkarları da göz önüne alarak faaliyetlerini sürdürmektedir. 1980’li yıllardan itibaren bu çerçevedeki çabalar ve ortaya konan çabaların ödüllendirilmesi hız kazanmıştır. 1987 yılından itibaren hazırladığı raporlarla işletmelerin sosyal sorumluluk davranışlarına pozitif vurgu yapan ve ödüller veren Ekonomik Öncelikler Konseyi (CEF) bu kapsamdaki önemli örneklerden biridir.
İşletmelerin sosyal sorumluluğunun temel sınırları;
Yasalara uygunluk: İşletmelerin başvurdukları sosyal sorumluluk uygulamalarının toplumsal faydalarının yanı sıra yasalara uygunluğu da düşünülmelidir.
Maliyetler: Her sosyal faaliyetin işletmeye bir maliyeti vardır. İşletmeler yüklü maliyetlere neden olan sosyal faaliyetlerin sonuçlarını iyi hesaplamalı ve bu faaliyetlerden etkilenmesi olası kişilere gerekli açıklamalar yapılmalıdır.
Etkinlik: Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin maliyeti işletmelerin etkinliğini sınırlayabilir ve dahası pazardaki rekabetçiliğini olumsuz yönde etkileyebilir. Yöneticilerin sosyal sorumluluk projelerinde bu dengeyi iyi bir şekilde sağlaması gerekmektedir.
Faaliyet alanı ve karmaşıklık: Bazı sosyal sorunlar, bir işletmenin tek başına çözemeyeceği kadar büyüktür.
Örneğin AIDS’e karşı mücadele, ırk ve cinsiyet ayrımcılığını azaltma gibi konular bu tarz sorunlardır. Böylesi durumlarda işletmeler, diğer işletmelerle ve hükümetlerle birlikte hareket etmek durumundadır. Bu durum da faaliyet alanı belirsizliği ve karmaşıklık sorunları ortaya çıkabilmektedir.
İşletmelerin sosyal sorumluluk faaliyetleri yürütmesinde, gönüllük esasının yanı sıra yasal zorunlulukların da etkisi vardır. Yasal düzenlemeler işletmelerden beklenen minimum sosyal sorumluluk davranışının gerçekleştirilmesini sağlar. Fakat işletmeler gönüllük esasına bağlı olarak ek faaliyetlerde de bulunabilirler. Bu, aslında işletmelerin yasaları yorumlamada verdikleri kararlarla ilgilidir ve işletme etiğinde “öğrenilmiş kişisel çıkarlar” yaklaşımı ile açıklanmaktadır.
Öğrenilmiş kişisel çıkarlar: işletmelerin ekonomik çıkarlarını bırakmadan sosyal açıdan duyarlı olmasıdır. Bu görüşe göre, işletmeler müşterileri için gerçek değer yaratmaya, çalışanlarının gelişmesine yardım etmeye ve bir birey olarak sorumlu davranmayı sürdürdüğü sürece işletme için karlılık bir ödüldür.
Yasal zorunluluklara karşı gönüllülükle harekete geçme: Bir işletme eğer sosyal sorumluluk faaliyetlerini yasal mecburiyet ve düzenlemeler nedeniyle gerçekleştiriyorsa, güven sağlanır mı? Bazı araştırmacılar bu soruya “hayır” cevabını vermektedir. Bu görüşe göre işletmelerin, yasaların zorlamasıyla sorumlu davranması, sosyal sorumluluğa gerçek anlamıyla ulaşmada eksik kalmaktadır. Sosyal sorumluluk faaliyetleri;
olmak üzere üç motivasyon kaynağının bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.
Karlılık ve sosyal sorumluluk: Belirli bir maliyeti de beraberinde getiren sosyal sorumluluk faaliyetleri, işletmelerin karlılığında azalmaya mı yoksa uzun vadede artışa mı neden olur? Bu sorunun cevabı halen belirsizliğini korumaktadır. Bu belirsizlikle yüz yüze gelmek, sosyal sorumluluk konusunda olumlu bir tutum içinde olan yöneticilerin aşağıdaki ilkeleri geliştirmesine neden olmuştur.
Stratejik sosyal konuların tahmin edilmesi: Sosyal sorumluluğun her alanında yöneticinin, stratejik sosyal konuların ortaya çıkışını ve yaşam eğrisini tahmin etmesi gereklidir. İşletmede bu konuda kurulmuş bir yönetim birimi tarafından gerçekleştirilecek bu tahminleme işi sayesinde yöneticiler, strateji oluşturmada fırsatları kaçırmamış olurlar.
Sosyal sorumluluk için organize etme: Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin işletmeler için önemli hale gelmesi yöneticileri, tüm zamanını bu konularda faaliyet yürüten uzman kişileri istihdam etmeye yönlendirmiştir. Örgütsel yapıda bu kişiler ayrı bir birimde görevlendirilebildiği gibi, stratejik planlama departmanına da dahil edilebilmektedir.
Sosyal sorumluluk stratejisi: İşletmelerin sosyal sorumluluk stratejileri nasıl formüle edeceğiyle ilgili iki temel yaklaşım vardır.
İşletme etiği kavramı: İşletme etiği, sonuçlar ve kararlardaki fikir birliği ile ekonomik çıkarlara karşı sosyal ve refah talepleri arasındaki denge için yapılan tercihlerle ilgili inanç ve ilkelerin bütünüdür.
İşletme etiği düzeyleri: Carroll, işletme etiği sorunlarının beş düzeydeki kaynağını işaret etmiştir. Bunlar;
Bu beş etik düzey karmaşık ve sınırlarının belirlenmesi zor olsa da, böylesi bir ayrım kararlarda kimin değerleri, inançları ve ekonomik çıkarlarının göz önüne alınacağı sorusuna yardımcı olabilir.
İşletme etiği ile ilgili yanlışlar: İşletme etiği ile ilgili dört temel yanlıştan söz edilebilir.
Etik sonuçlar neden işletmelerde kullanılır: Bu sorunun üç temel cevabı vardır:
İşletmelerdeki etik sonuçların doğası: Etik sonuçların doğasına vurgu yapmak açısından etik sorunların beş temel özelliği söz konusudur.
George Steiner ve John Steiner, etik sorunların neden karmaşık ve zor olduğunu ve etik prensipleri gerektirdiğini 10 nedene bağlamaktadır:
İşletme etiğinin öğretilebilirliği: İşletme etiği dersleri ve öğretimi karmaşık etik sorunlar için cevaplar sağlamaya söz vermez, ancak bilgili işletme etiği eğitimcileri neyin etik, neyin etik olmadığı konusunda farkındalığın gelişmesini sağlar. Bireylere ve gruplara, etik toleranslarının ve karar alma biçimlerinin etiğe uygun olmayan davranışların kör noktalarını nasıl artırdığını anlamalarına yardım eder.
Jones’e göre etik derslerinin ve eğitiminin olumlu sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Etik gelişimin aşamaları: Kohlberg etik gelişimi her biri iki aşamadan oluşan üç düzey altında özetlemiştir.