Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi -1 4. Ünite Ders Notları

Admin
Eylül 26, 2017

ÜNİTE 4
AVRUPA VE TÜRKİYE

Coğrafi keşifler, dünta ticaret yollarının değişmesi, Avrupa’daki sosyal ve ekonomik alanlarda meydana gelen gelişmeler, Osmanlı Devleti’nde yapısal değişikliklere yol açan ve devleti kökünden sarsan temel etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Batılı devletlerde gerçekleşen Sanayi İnkılabı, Fransız İhtilalı ve 1815 Viyana Kongresi’yle Avrupa, var olan durumun belirlenmesi sömürgeciliğe hız kanazdırmış ve Osmanlı’nın yıkılması yönünde tarihi düşünce ve misyonu alevlendirerek daha sistematik bir hale gelmiştir.

Deniz Aşırı Sömürgecilik

İspanyollar ve Portekizliler geniş topraklar elde ederek ilk sömürge imparatorluklarının temellerini bu yüzyılda atmışlardır.

Gerçekleştirilen coğrafi keşifler, sadece Avrupa’da değil bütün dünyada önemli sosya, siyasi ve ekonomik değişikliklere yol açmıştır. Bu değişikliklerin en önemlilerinden birisi şüphesiz ticaret yollarının değişmesidir.
Deniz yıllarının birden bire önem kazanmasında gemi yapım tekniğindeki gelişmelerin büyük etkisi olmuştur.

Osmanlı ülkesinde kendi bayrakları altında ticaret yapmak isteyen İngilizler, 1580 tarihinde ilk ticaret imtiyazını almışlardır. Bu imtiyazla düşük oranda gümrük vergisi ödenmekteydi.

1838 yılında imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile İngiliz tüccari en imtiyazlı millet olduğu gibi diğer ülkelerden getirilen malların da serbestçe ticaretini yapma imtiyazı elde etmiştir. Ancak bu antlaşma, Osmanlı’nın iktisadi ve ticari hayatında önemli değişikliklere yol açacak ve zaman içinde yıkılışını hazırlayan sebeplerden birisi olacaktır.

Devletin gelirleri giderlerini karşılayamaz bir hale geldiği için 1854 tarihinde dış borçlanma başlamıştır. Bundan sonra yeni borçlanmalar yapılmış ve çok kısa bir süre sonra devlet borçlarını ödeyemez bir duruma gelmiştir. 1881 tarihinde yayımlanan Muharrem Kararnamesi ile Duyun-ı Umumiye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi) kurulmuş ve alacakların tahsili için Osmanlı maliyesi büyük devletlerin kontrolü altına girmiştir.

1507’de Sultan II.Beyazit tarafından Fransa’ya ticari kapitülasyon bahşedilmiş, 1536’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından da I.François’ya öncekinden daha geniş kapitülasyon verilmişti. Böylece Fransız tüccar, özgürce can ve mal güvenliği içinde ticaret yapabiliyordu. Diğer Avrupalı tüccar ise gemilerinde Fransız bayrağı ile ticaret yapabiliyordu. Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması’ndan (1699) sonra Avusturya, Venedik, Leh ve Macar vatandaşı
olan tüccarın; Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile de Rus tüccarının kapitülasyonlardan yararlanmalarına izin vermek zorunda kalmıştır.

Balta Limanı Antlaşması’da sonra ithalat ve ihracat dengesini kaybeden Osmanl, gerek iç ve dış borçlar gerekse de kapitülasyonlar, sömürgeci devletlerin çok rahat hareket etmelerine sağlam zemin hazırlamıştır.

Sanayi İnkılabı

18.yy.’dan itibaren tekniğin, sınai üretiminin ve ulaştırma imkanlarının gelişmesi ile çağdaş dünyada ortaya çıkan değişimi ifade eden kavram “Sanayi İnkılabı”dır. Emperyalist Rekabet ve Kuvvetler Çatışması 1871’de Alman, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorları bir araya gelerek “Üç İmparatorlar Ligi” olarak bilinen bir toplantı yapmışlar ve sözlü olarak üç devletin Avrupa’da ortak politika takip etmeleri kararı almışlardır. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı gelişirken Osmanlı’nın Balkan topraklarının paylaşılması konusuda Avusturya ile Rusya’nın
anlaşamamaları üzerine Üç İmparatorlar Ligi dağılmıştır. 1879 yılında Almanya ile Avusturya-Macaristan ittifak kurulurken Rusya’nın başvurması üzerine 1881 yılında “İkinci Üç İmparatorlar Ligi” gerçekleşmiştir. Muhtar bir eyalet haline gele Bulgaristan’ı kendi kontroller altına almak isteyen Avusturya ile Rusya’nın arası yine açılmış ve bu Lig’de
dağılmıştır.

Rusya, İstanbul’u ele geçirmek ve sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ortodoks Hristiyanlar üzerinde de etkisi artırmıştır. Rusya’nın boğazlarda hakimiyet kurmasından çekinen İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne destek olmaları kaçınılmazdı. Osmanlı ülkesini bu iki devletla savaşmadan paylaşılmasını düşünen Rusya’nın politikası, bütün Slavları Osmanlı Devleti ve Habsburg İmparatorluğu’nun
harabeleri üzerinde birleştirmekti. Bu politika merkezi İstanbul (3.Roma) olacak bir Slav devleti kurmak şeklinde tanımlayabileceğimiz “Pan-Slavizm” ekseninde şekillenecektir.

Yeni hammadde kaynakları sağlayacak topraklar elde etmek isteyen sanayileşmiş Avrupa devletleri 19.yy’ın sonlarında Afrika topraklarının neredeyse tamamını sömürgeleştirmişlerdi. 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransa, 1881 yılında da Tunus’u işgal etmiştir. 1882 yılında da İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesi İtalya’yı harekete geçirmiştir. Trablusgarp ve Bingazi’ye diken İtalya, emeline ulaşabilmek için önce 1887’den 1909 yılına kadar İngiltere, Avusturya, Almanya, Fransa ve Rusya ile bir dizi gizli anlaşmalar yapmıştır.

Osmanlı Devleti’nin Çöküşü: I. Dünya Savaşı

I. Dünya savaşından önce Avrupa’nın büyük devletlerinin oluşturdukları ittifaklar genişlemiş, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya üçlü İTTİFAK’ı; İngiltere, Fransa ve Rusya üçlü İTİLAF’ı oluşturmuşlardır.

28Haziran 1914 tarihinde Saray-Bosna’da Avusturya-Macaristan imparatorluğunun veliahdı Arşidük Fransuva Ferdinand’ın Gabriel Princip adlı Sırp asıllı bir öğrenci tarafından öldürülmesini bahane eden Avusturya-Macaristan imparatorluğunun Sırbistan’a harp ilan etmesiyle Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Bu tarihten hemen sonra Almanya, Rusya’ya; Fransa da Belçika’ya harp ilan etmişlerdir.

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi

İttihat ve Terakki liderlerine göre: “İngiltere ile Rusya’nın yayılmacı emellerine set çekmek için savaşa girilmelidir. İtilaf Devletlerine nispetle iktisadi ve sınai üstünlüğe sahip Almanya, savaştan ancak zaferle çıkabilir. Tabiatıyla, zafer günü de Türkiye mükafatlandırılacaktır.” Almanya’nın savaşı kaybedebileceği hiç kimsenin aklına gelmiyordu.
Osmanlı Devleti’nin İttifak Arayışları 12 Haziran 1913 tarihinde Londra’daki Osmanlı Büyükelçisi Tevfik Paşa vasıtasıyla İngiliz Dışişleri Bakanı Grey nezdinde resmen yapılan ittifak teklifi, Osmanlı Devleti’nin Üçlü İtilaf’a
girebilmesi için Rusya ve Fransa’nın düşüncelerinin alınma gerektiği, bu yakınlaşmanın ise Üçlü İttifak Devletlerince kendilerine bir meydan okuma şeklinde anlaşılabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir.

İstanbul’da Sadrazam Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Bey ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Büyükelçisi’nin katıldığı gizli bir toplantı yapılmış ve 28 Temmuz’da ittifak taslağı Berlin’e gönderilmiştir. Neticede 1 Ağustus 1914 günü yapılan gizli anlaşma ile Osmanlı yönetimi kendisine bir müttefik bulmuş oluyordu. Anlaşmaya göre Almanya, Osmanlı toprakları tehdit edildiği takdirde gerekirse silahla savunma yükümlüğünü kabul ediyordu. Buna karşılık Osmanlı Devleti, Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki çatışmada tarafsız kalacak; Osmanlı Devleti savaşa, Rusya’nın Avusturya-Macaristan aleyhine askeri müdahalesi üzerine Almanya’nın savaşa girmesi halinde katılacak ve İstanbul’daki Alman Askeri Islah Heyeti’nin ordunun sevk ve idaresinde fiili yetkisine izin verilecekti.

Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de İngiliz donanması tarafından takip edilen iki Alman savaş gemisinin, takipten kurtularak Çanakkale Boğazı’ndan içeri girmesi Almanya yanında savaşa girilmesi mizansenini tamamlıyordu. Yavuz ve Midilli adları verilen bu gemilere, Türk bayrağı çekilip Enver Paşa’nın emriyle Amiral Souchon komutasına verilmiştir. Kamuoyuna İngiltere’nin el koyduğu Osmanlı savaş gemilerinin yerine Almanya’nın hediyesi şeklinde
sunulan bu gemiler 29 Ekim 1914’te Karadeniz’de Odesa, Sivastopol ve Novorosisk limanlarını bombalamışlar, Rus donanmasıyla savaşmışlardır. Bu savaşa Hamidiye gemisi ile bazı Türk savaşa gemileri de katılmıştı. Bu olay Osmanlı Devleti’nin fiilen harbe giriş tarihidir.

5 Kasım 1914 tarihinde İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne resmen harp ilan etmişlerdir. 11 Kasım 1914’te de Osmanlı Devleti aynı devletlere resmen harp ilanında bulunmuş, 14 Kasım’da ise bütün İslam alemine hitaben İtilaf Devletlerine karşı cihaı ekber çağrısı yapmıştır.

I. Dünya Savaşı’nda Cepheler

Kafkas Cephesi: 1 Kasım 1914’te Rusların Doğu Beyazıt’tan saldırıya geçmeleri ile Kafkas Cephesi açılmıştır. Enver Paşa komutasında 22 Aralık’ta Ruslara karşı girişilen Sarıkamış Harekatı’nda Allahuekber Dağları geçilmiş ise de 9. Kolordu Ruslara esir düşmüştür.

1915 Nisan’ında Van vilayetinde başlayan Ermeni isyanının büyümesi üzerine bu uygun ortamdan yararlanmak isteyen Ruslar gönüllü Ermeni birliklerinin öncülüğünde Van bölgesini işgal etmişlerdir.

Doğu Anadolu’da hızla ilerleye Ruslar, 16 Şubat 1916’da Erzurum’u, 18 Nisan’da Trabzon’u, 16 Şubat’ta Muş’u, 3 Mart’ta Bitlis’i, 15 Temmuz’da Bayburt’u, 25 Temmuz’da Erzincan’ı işgal etmişlerdir.
1917 yılında Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin çıkması üzerine Rusya ile 3 Mart 1918 tarihinde
Brest-Litovsk Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma gereği geri çekilen Rus kuvvetleri ağır
silahları ve malzemelerini iş birliği yaptıkları Ermeni çetelerine bırakacaklardır.
Rusların yerini alan Ermenilerin katliam tehditlerine karşı 1918 Mart’ında Kazım Karabekir
Paşa’nın kumandasındaki Kafkas Kolorduları tarafından Erzincan ve Erzurum kurtarılmıştır.
(12 Mart 1918) Ayastefanos Antlaşması ile Rusların eline geçmiş olan Elviye-i Selase (Üç
Vilayet: Kars, Ardahan, Batum) kurtarıldığı gibi Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri
topraklardan çekilmeyi kabul etmişlerdir.
Kanal Cephesi
1 Kasım 1914’te İngilizlerin Süveyş Kanalı’nda Akabe Limanı’nı bombardıman etmeleri ile
Filistin-Suriye cephesi açılmıştır.
21 Kasım 1914 tarihinde törenle İstanbul’dan yola çıkan Cemal Paşa, 1915’te Süveyş Kanalına
ulaşmıştır. Aynı gece taaruz edilmiştir. Elde imkanlar ölçüsünde kanalın geçilemesinin
mümkün olmayacağı görülmüş ve geri çekilme kararı alınmıştır. Başarısızlıkla sonuçlanan
Birinci Kanal Harekatı’na neden girişilmiş olduğu ve neden başarısız olunduğu konusuna
Kurmay Başkanı Frankenberg “başından sonuna yarım yamalak yapılan bir taaruz. Neyin elde
edilmek istendiği açıkça bilinmiyordu..” demiştir.
16 Temmuz 1916 tarihinde çok sayıda Alman askerinin de iştirak ettiği İkinci Kanal
harekatında da Türk ordusu büyük zaiyatlar verip çekilmek zorunda kalmıştır.
Çanakkale Cephesi
Çanakkale üzerindeki mücadele, Düvel-i Muazzama kuvvetlerinin 3 Kasım 1915’te
Seddülbahir ve Kumkale istihkamlarının bombalanması ile başlamıştır.
Çanakkale Muharebeleri’nin diğer adı da Kitre Muharebeleridir.
Mustafa Kemal, 9 Ağustos’ta I. Anafartalar (Kocaçimen, Conkbayır, Kanlısırt) Zaferini
kazanmıştır.
14-21 Ağustos’ta Kireçtepe, Aslantepe Muharabeleri yapılmış, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar
Zaferi kazanılmıştır.
Churcill, Türk birliklerin şiddetli karşı koymaları için söyle demişti:” Türkler öyle bir
savunmaya girişmişlerdi ki canlarını veriyorlar ama vatan topraklarından bir karış yer bile
vermiyorlardı”.
Hala savaşa girmemiş olan Bulgaristan, bu direnişler ve gelişmeler üzerine Osmanlı
Devleti’nin yanında (son katılan ülke) savaşa katılmıştır.
Çanakkale savaşı Mustafa Kemal’in askeri dehasının gözler önüne serildiği en sonuçlarından
biridir.
Irak Cephesi
İngilizler, bir yıla yakın bölgeyi kontrol altına almışlarsa da, 1915 Kasım sonlarında
İngilizleri yenen Türk kuvvetleri Selman-Pak’ta kuvvetli bir savunma hattı oluşturmuşlardır.
29 Nisan 1916 tarihinde Kutü-l-Ammare’de, İngiliz kuvvetlerini kuşatan Türk birlikleri
İngilizlere büyük kayıplar verdirmişlerdir. Kuvvetlerinin üçte birini kaybeden İngilizler
çekilme zorunda kalmışlardır.
1917 yılı başlarında takviye birlikler getiren İngilizler karşı taarruza geçmişlerdir. Bağdat
kaybedilmiştir. Kafkaslarda soğuktan kırılan Türk askerii, Irak cephesinde ise sıcaktan, kolera
ve açlıktan kırılmıştır.
Galiçya Cephesi
Romanya diğer Balkan devletleri gibi tarafsız kalmak istiyordu. Rusya, Bukovina ile
Galiçya’yı ele geçirerek önemli bir etki sağlamıştır. Avusturya ise Romanya’nın İtilaf
Devletleri safında yer almasını istemiyordu. Bu karasızlık içerisinde İtilaf blokuna meylettiği
anlaşılan Romanya ile Rusya ve Fransa arasında görüşmeler başlamış ve 17 Ağustos 1916
tarihinde İtilaf Devletleri ile Romanya arasında bir antlaşma imzalanmıştır.
Hicaz Cephesi
Osmanlı Devleti dünya savaşına girdikten kısa bir süre sonra Şeyhülislam Mustafa Hayri
Efendi’nin hazırladığı “Cihad-ı Mukaddes” fetvası ilan edilerek, Kırım, Türkistan, Hindistan,
Afganistan ve Afrika Müslümanlarını İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı savaşa edilmişti.
Sultan Aldülhamid döneminde müessir hale gelen halifeliğe karşı İngilizlerin 20-30 yıldır
yaptıkları propagandalar ile Balkan ve Trablusgarp savaşlarında devletin yenilgilere uğraması,
Müslüman toplulukların cihada beklenen ilgiyi göstermeleri ihtimalini ortadan kaldırıyordu.
Balkanlar’da ve Anadolu’daki gayri Müslim unsurlarda olduğu gibi Araplar da Osmanlı
Devleti’ne karşı başkaldırmanın zamanının geldiğini düşünmüşlerdi. Dolayısıyla Mukaddes
Cihad çağrısından beklenen sonuç alınamamıştır.
Her türlü imkansızlık ve olumsuzluklara rağmen “çöl ortasında Plevne kahramanları” olarak
tarihe geçen Medine müdafileri büyük bir şecaatle Medine’yi savunmuşlardır. Mondoros
Mütarekesi imzalanınca mütareke namenin 16. Maddesine uyularak Haşimi Hükümeti adına
Emir Ali, İtilaf Devletleri adına İngiliz Yüzbaşı Gerland ile Türk heyeti arasında Medine’nin
boşaltılması ve teslimine dair bir şartname imzalanmıştır.
Filistin Cephesi
1916 yılı sonunda İngilizlerin Süveyş Kanalı’ndan Suriye’ye kadar olan bölgede taarruza
kalkmaları üzerine Türk cephesi 17-18 Mart 1917 tarihinde Gazze-Birüssebi hattına
alınmıştır. 26 Mart’ta Birinci Gazze ve 17-20 Nisan’da İkinci Gazze muharebeleri ile İngilizler
püskürtülmüşlerdir. Bu arada Bağdat’ın geri alınması için Suriye bölgesinden düşünülen
harekat için Yıldırım Ordular Grubu adında bir kuvvet oluşturulmuş. Bu sırada İngilizler
Gazze-Birüssebi cephesine üçüncü saldırıyı başlatmıştır. Bu muharebe sonunda 7 Kasım 1917
tarihinde Gazze düştüğü gibi Türk kuvvetlerinin boşaltığı Kudüs de 9 Aralık 1917 tarihinde
İngilizlerin eline geçmiştir. Kudüs’ün düşmesi Hristiyan dünyasında, hatta AvusturyaMacaristan
imparatorluğunun başkenti Viyana’da bile bir haçlı zaferi gibi kutlanmıştır.
Osmanlı Ermenilerinin Yeniden Yerleştirilmeleri
XX.yy. Başlarına kadar Osmanlı toplumu içinde imtiyazlı bir hayat süren Ermeniler Tebaa-i
Sadıka olarka anılmışlardır. I. Dünya savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin
cephede ve cephe gerisinde düşmanla iş birliği yapmaları, isyanlar çıkarmaları, çeteler
oluşturarak eşkıyalık yapmaları ve Türk halkına zulümlerde bulunmaları devleti oldukça zor
duruma sokmuş ve tedbirler alınmasını gerektirmiştir.
Başkumandan Vekili Enver Paşa 2 Mayıs 1915 tarihinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya
gönderdiği yazıda Ermenilerin isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmalarını, uygulamanın
yalnız isyan çıkarılan bölgelerdeki Ermenilere uygulanmasını istemiştir.
27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan geçici bir kanunla Ermenileri sevk ve iskan etme yetkileri
orduya devredilmişti.
Ermeniler, kendilerine yapılan uyarılara rağmen Van, Bitlis vilayetleriyle Şarkikarahisar ve
Amasya şehirlerinde ayaklanmışlardır. Bu ayaklanma hükümet ve ordu aleyhinde olmakla
kalmayıp aynı zamanda Türk ve Müslüman ahaliye yönelikti.

Güz Dönem Sonu Sınavı
08.01.2022
0
Gün
0
Saat
0
Dakika
0
Saniye

Üye OlŞifremi Unuttum