TÜRKİYE’DE REFORM ARAYIŞLARI (1839-1908)
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sonrası Yunanistan’ın kurulması, Mehmet Ali Paşa isyanı karşısında Osmanlı’nın içine düştüğü çaresizlik ve Hünkar İskelesi Antlaşmasıyla Rusya’nın Boğazlara inmesi, Osmanlıyı Avrupa’nın yardımına ihtiyaç duyar hale getirmiş, bu desteği sağlamak için gerek ekonomik gerekse de siyasi alanda pek çok tavizler verilmesine sebep olmuştur. Yapılan diğer antlaşmalar devletin köklü bir ve acil bir ıslahatın içine itmiştir. Tanzimat Fermanı bu gelişmelerin bir sonucudur.
Tanzimat Fermanı ve Getirdikleri
II.Mahmut döneminde hazırlanıp Sultan Abdulmecit döneminde ilan edilen Tanzimat Fermanı ya da Gülhane-i Hatt-ı Hümayunu, 3 Kasım 1839’da Osmanlı’da yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Osmanlı artık bütün tebaasına “vatandaş” statüsü tanımakta, herkesi can, mal ve namus noktasında devletin koruması altına almaktadır. Ferman ile bütün tedbir alındığı takdirde verimli coğrafyası ve yetenkli halkı sayesinde Osman “5-10 sene zarfında” eski kudretine kavuşabileceği beklentisi dile getirilmiştir.
Fermanda Padişah, Tanzimat’ın amacının eski dönemlerdeki anlayıştan farklı olarak, yalnız din ve devleti korumak değil, ülkeyi ve milleti de kalkındırmak olduğunu vurgulamıştır. Tanzimat Fermanının yeni idare tarzı bakımından en dikkate değer özelliği, yeni kanunlara ihtiyaç duyulduğunun ifade edilmesi ile meclisler eliyle karar alma ve idare etme tercihine sahip olmasıdır.
Tanzimat Dönemi Meclisleri
Tanzimat’la birlikte devletin merkezi örgütünün çeşitli alanlarında ayrı ayrı kurullar oluşturulmuştur. Bu kurullar “meclis” adını taşımakla birlikte bunlar seçilmiş kurullar değil, birer uzmanlık komisyonlarıdır. Bu kurullardan özellikle Meclis-i Ali-i Tanzimat, Meclis-i Ahkam-ı Adliye ve Şura-yı Devlet halkın yönetime katılması açısından önemlidir.
1838’de kurulan Meclis-i Ahkam-ı Adliye meclisi, yeni kanun tasarılarını hazırlamak, önemli devlet memurlarını yargılamak gibi temel görevleri yerine getirmek için kurulmuştur. Meclis, 1854 yılında, yargı işlerine bakmak üzere Meclis-i Ahkam-ı Adliye ve yasama işleri, halkı ilgilendiren reformaları saptamak ve devletteki refah düzeyini yükseltmek için Meclis-i Ahkam-ı Tanzimat olarak ikiye ayrılmıştır. Meclis-i Tanzimat’ın kurulması ile Osmanlı’da ilk
kez, yasama ile yürütme görevleri birbirinden ayrılmış, yasam organına yürütme organını denetleme ve kontrol etme gücü verilmiştir.
Padişah Abdülaziz tahta çıktıktan kısa bir süre sonra Temmuz 1861’de iki meclisi Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye adı altında yeniden birleştirmiştir. Bu yeni düzenlemeyle Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye üç daireden oluşmuştur. Meclis-i Tanzimat’ın yasama görevi Kanun ve Nizamat Dairesi’ne devredilmiş, idari işler için Umur-ı İdare-i Mülkiye Dairesi, yargı içinde Muhakemat Dairesi kurulmuştur.
Danıştay’ın başlangıcı sayılan Şura-yı Devlet ise 1868 yılında kurulmuştur. Meclis-i Ahkam-ı Adliye’nin birkaç işi birlikte yürütmesinin zorluğu bu meclisin yeniden ikiye ayrılmasına sebep olmuş, 1868’de Meclis-i Ahkam-ı Adliye; Şura-yı Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Divan-ı Ahkam-ı Adliye yargı görevini yapacak, Şura-yı Devlet genel yönetim meselelerini tartışacak ve kanunları hazırlayacaktı. Abdülaziz Şura-yı Devlet’in
açılışında yaptığı konuşmada devletin vatandaşa hizmet etmekle yükümlü olduğunun altını çizmiştir.
Halkın Yönetime Katılımı: Muhassıllık Meclisleri
1840 yılında sancak merkezlerinde kurulan Muhassıllık Meclislerinin görevi, sancaktan alınacak vergilerin miktarını saptamak ve onların düzenli toplanmasını sağlamaktı. Bu meclislere muhassılın yanında yer alan memurlardan başka, sancağın hakimi, müftüsü, zabiti, ruhani reisleri ve sancağın ileri gelenlerinden altı kişi katılacaktı.
Sultan Abdülmecid’in 1845’te ilan ettiği bir fermanla Meclis-i Ali-i Tanzimat’ vilayetlerden ikişer temsilci davet edilmiştir. “Yarı mebuslar” diye adlandırılan bu temsilcilerin Meclis-i Tanzimat’a girmeleri meşrutiyet yolunda çok önemli bir merhaledir. Seçim usulü, 1849 yılında kurulan Eyalet Meclisi’nde de uygulanmış, seçme ve seçilme hakları yeni esaslara bağlanmıştır.
Kırım Savaşı ve Dış Borçlanma
Tanzimat Dönemi’nin bir ileri merhalesinde Islahat Fermanı yer almaktadır. “Kutsal yerler sorunu” şeklinde başlayan Rus isteklerinin reddi üzerine 1853 yılında savaşa dönüşmüştür. Bu savaşta Rus istekleri ile çıkarları çatışan Avrupa devletleri Osmanlı safında yer almıştır. 1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Savaşı Osmanlı’da birçok ilkin başlangıcını da oluşturmaktadır. İlk defa geniş çaplı Avrupa ittifakını savaşta yanına alan Osmanlı, bunun bedelini bir bakıma ilk dış borçlanma ve Islahat Fermanı’nın ilanı ile ödemek zorunda kalmıştır. Kırım Savaşı esnasında 1854 yılında başlayan dış borçlanmanın boyutları zamanla artarak devam etmiş, 1875 yılında devletin bir manada mali açıdan iflası, 1881 yılında da Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin kurulması ile farklı bir boyut kazanmıştır.
Öte yandan savaş sonrası imzalanan Paris Antlaşması (30 Mart 1856), Rusya’nın güneye inmesini engelleyerek Osmanlı ülkesi üzerindeki emellerine kısa süreli de olsa set çekilmesi bakımından olumlu görülmekle birlikte, Karadeniz’in tarafsızlığı maddesinin galip olan Osmanlı Devleti’ne de uygulanması Avrupalı Devletlerin bu anlaşmadan beklentilerini de göstermektedir. Osmanlı, bir Avrupa devleti sayılması ve Avrupa hukukundan yararlanması,
toprak bütünlüğünün Avrupalı devletlerce garanti edilmesi anlaşmanın bir başka olumlu yanı olarak kabul edilebilir. Diğer taraftan bu durum Devlet’in topraklarını koruyamayacak kadar güçsüzleştiğinin de bir kanıtıdır.
ISLAHAT FERMANI
Paris Antlaşması öncesi ilan edilen Islahat Fermanında halk, neredeyse Müslüman ve gayrimüslim olmak üzere iki farklı toplum olarak tanımlanmıştır. Önceliğin gayrimüslimlerde olduğu Islahat Fermanı, gayrimüslimlere askeri ve sivil bütün okullara girme hakkını, devlet memurluklarında görev almaları kolaylaştırmış, bedel karşılığında askerlikten muaf tutulma sağlanmıştı. Müslümanlara ise böyle haklar tanınmamıştır hatta yasaklar getirilmiştir. Ferman’a 1859 yılında İstanbul’da da tepkiler başlamıştı. Tarihe “Kuleli Vakası” diye geçen olayın başlangıcını teşkil eden Müdafa-i Şeriat cemiyeti, Sultan Aldülmecit’in tahtan indirilerek eski düzenin yeniden kurulmasını amaçlamaktaydı.
Olumsuz tepkilere rağmen Islahat Fermanı ile istenen düzenlemeler zaman içinde uygulanmıştır. 1858 Arazi Kanunnamesi, 1871 İdare-i Umumiye-i Vilayet, 1878 Dersaadet ve Vilayet Belediye Kanunları bu düzenlemelerden bazılarıdır.
Vilayet Meclisleri
Vergi toplamak amacıyla kurulan Muhassıllık Meclisleri’nden sonra halkı seçime alıştırmak yolunda atılan bir diğer adım ise 1864 Vilayet Nizamnamesi‘dir. Bu nizamname, ülke idaresini vilayet, sancak, kaza ve köy gibi idari birimlere ayırmakta, her aşamadaki yöneticilerin görev sorumluluklarını ayrı ayrı açıklamaktadır. Ayrıca belediye meclisi üyelerinin seçimle gelecekleri hükmünü getirmektedir.
1868 yılında kurulan Şura-yı Devlet halkın yönetime katılımında katkı sağlayan diğer bir meclistir.
11 Mayıs 1869 tarihli konuşmasında Padişah Abdülaziz, hükumetin vazifesini halkın hukukunun korunması ve halka kötü davranmama olarak göstermiştir.
Bu yıllarda Basiret Gazetesinde çıkan bir yazıya göre, “tüm halkın bilgili ve cesur olması halinde Cumhuriyetin kendiliğinden kurulacağına” dikkat çekilmektedir.
Tanzimat Devri Batılılaşma Uygulamaları
1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayıp 1876 Kanun-i Esasi’nin (Anayasa) ilanına kadar devam eden süreçte Osmanlı birçok alanda Batılılışma çabalarında olmuştu.
1843 yılında ilan edilen bir yasayla askerlik yaşı 20, askerlik süresi de 5 yıl olarak belirlenmiştir. Terhis olanlar 7 yıllık bir süre redif askeri olarak yedek askerlikle yükümlü hale getirilmiştir. 1845 yılında ordu merkezlerinde birer lise, “idadi” açılmıştır.
Sultan Abdülaziz döneminde donanma güçlendirilmiş Bahriye Nerzareti Kurulmuştur.
1848 yılında İstanbul’da öğretmen okulu Darülmuallimin açılmıştır.
1858 yılında ilk kız rüştiyesi (orta okul) açılmıştır.
1859 yılında Mekteb-i Mülkiye kurulmuştur.
1868 yılında ilk Fransızca eğitim veren Galatasaray Sultanisi eğitime başlamıştır.
1869 yılında kız öğretmen okulu Darülmuallimat açılmıştır.
Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşit Paşadır.
1841-1842 yıllarında bütçe hazırlandı, 1847 yılında ilk modern bütçeye geçildi.
1840 yılında Ceza Kanunnamesi yayınlandı ve 1851’de yayınlanan Kanun-i Cedit’e kadar yürürlükte kaldır. Kanun-i Cedit de yeterli olmayınca Fransız Ceza Kanunu’nun neredeyse tamaı tercüme edilerek, 1851’de Ceza Kanunname-i Hümayunu olarak yürürlüğe girdi.
Fransız Ticaret Kanunu 1850 yılında Kanunname-i Ticaret olarak yürürlüğe girdi. Bu kanunla anonim şirket, faiz ve kambiyo senedi gibi kavramlar Osmanlı hukukunda yer almaya başladı.
Ekonomik Kriz ve Sonuçları
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi)
Paris Antlaşması ile Karadeniz’e çıkması engellenen Rusya, Avrupa’nın içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak 1871 tarihinde bu maddeyi tanımadığı ilan etmiştir.
Rusya, Osmanlı toğrağı olan Balkanlar’da ortaya çıkan ayrılıkçı hareketleri desteklemiş, Kırım Savaş sonrası uygulamaya koyduğu Panslavizm politikasına hız vermiştir. Bu politika gereği Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan bölgelerinde isyanları desteklemiş, Osmanlı yönetimi bunları bastırmakta sıkıntı yaşamıştır.
Osmanlı’nın Rusya egemenliğine girmesini istemeyen İngiltere, Almanya ve diğer devletler, 23 Aralık 1876′ tarihinde “Tersane Konferansı” ile Balkan sorununu barışçı yoldan çözülmesi amaçlanmıştır. Ama çıkan karar gereği Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık verilecek, Bulgaristan özerk hale gelecek, Osmanlı bu kararları kabul etmezse zorlamayla bu kararlar hayata geçirilecektir.
Osmanlı’nın Tersane Konferansı kararlarını kabul etmemesi üzerine başlayan 93 Harbi, ağır bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. Rusya, Balkan ve Kafkasya üzerinden harekete geçmiş, Balkanlar’dan hızla ilerleyerek İstanbul-Yeşilköy’e kadar gelmiştir.
Doğu’da ise Erzurum Rus işgaline uğramış, destanlaşan Nene Hatun direnişi sayesinde bu şehir Rus işgalinden urtarılmıştır. Bu durum karşısında çaresiz kalan Osmanlı, Rusya ile Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Anlaşma gereğince Sırbistan, Karadağ, Romanya ve Bulgaristan bağımsız olacak; Kars, Ardahan, Artvin ve Doğu Beyazıt Rus egemenliğinde kalacaktır.
Osmanlı devleti üzerinde çıkarları olan İngiltere harekete geçmiş ve Ayastefanos antlaşmasının rafa kaldırılmasını istemiş, Berlin Antlaşması yapılmasını ve İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşme hakkı verilmesi gerçekleşmiştir. Berlin Antlaşması ile diğer maddeler aynen kalmış ve Bulgaristan, Osmanlı’ya bağlı bir prenslik haline getirilmiş, Doğu Rumeli ve Makedonya Osmanlı’ya bırakılmıştır.
Berlin antlaşması ile savaş tazminatı 60 milyon olarak belirlenmişti. 1908 yılnda Osmanlı büyük bir toprak parçası olan Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanıma karşılığında Rusya’ya vereceği tazminatın 5 milyonundan muaf tutulacaktı.
Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin Kurulması
Devletin dış borçlarına mukabil, alacaklıların vekilleri ile 20 Aralık 1881 tarihnde Muharrem
Kararnamesi adı verilen anlaşma gereğince İstanbul’da Duyun-ı Umumiye İdaresi kurulacaktı Bu komisyonda alacaklıları temsilen birer İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya, İtalya ve Galata bankerlerinin temsilcileri yer alacak, Osmanlı temsilcisi ile birlikte 7 üyeden oluşacaktı.
Osmanlı, Duyun-ı Umumiye ile devletin mali gücünü tüketmiş, “devlet içinde devlet” durumuna getirmişti.
1876 Kanun-i Esasisi (Anayasa)
İlk Türk Anayasası “Kanun-i Esasi” 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilmiştir. Bu anayasaya göre egemenlik padişaha aittir. Padişah, İslam dininin koruyucusu ve Osmanlı halkının hümkümdarıdır. 1876 Anayasası ile kurulan siyasi sisteme, parlamentonun varlığı ile desteklenmiş “meşruti monarşı” diyebiliriz. II.Aldülhamid 14 Şubat 1878 günü meclisi feshetti.
II.Meşrutiyet
II.Meşrutiyet resmen 24 Temmuz 1908’de ilan edildi. Daha sonraki dönemlerde II. Meşrutiyet’in tarihi, Terraki ve İttihat Cemiyeti’nin, Prens Sebahattin Cemiyeti ile birleştiği ve adını İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak değiştirdiği tarih olan 23 Temmuz tarihi olarak düzeltilmiştir.