İnsan hakları, kişilerin eylemlerine yön verme iddiasında olan ahlâkî talepler ve kurallardır. Modern toplumlardaki siyasî iktidar yapılanması, yani devlet, söz konusu hakların korunması ödevini de üstlenmiştir. Günümüz demokratik devlet anlayışı, insan haklarını koruma kabiliyetiyle meşruiyet iddiasında bulunabilmektedir. İnsan hakları düşüncesi ve insan hakları içerisinde sayılan hakların gerekçelendirilmesi de etik gerekçelendirmeye konu olur. ‘İnsan hakları’ düşüncesini gerekçelendirmek, ‘Neden insan haklarına saygılı olmak zorundayız?’ gibi genel bir sorunun veya insan hakları içerisinde kabul edilen tek tek hakların, mesela yaşama hakkının neden bir hak olarak kabul edilmesi gerektiği, insanların yaşama hakkına neden saygı gösterilmesi gerektiği sorularını yanıtlamak demektir. Bu sorulara verilen en önemli ve tutarlı cevaplardan birisi, ‘insan onuru’ kavramıdır. Yani insan haklarının dayanağı, çıkış noktası, sebebi; insan onurunun gereği olmasıdır. İnsan haklarının dayanak noktası olarak insan onuru, insan olmaktan kaynaklanan, başkaca bir kişinin değer biçmesine ihtiyaç duymadan sahip olunan, başka kişi veya varlıklara nispetle değil, bizatihi insan olmak nedeniyle değerli olma anlamına gelir.
Adil yargılanma hakkı, herkesin, kişisel hak ve yükümlülükleri ile hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasında, hukuken kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından, makul bir sürede, adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahip olması anlamına gelir.
Bu hakkın başlıca unsurları şunlardır: